BILIM TARIHI - PowerPoint PPT Presentation

About This Presentation
Title:

BILIM TARIHI

Description:

B L M TAR H VI. B L M: SLAM D NYASI NDA B L M 1 M spet bilimlerin yan nda din ilimlerini de ihmal etmeyen bn Sina, f k h ilminde de e itimini ... – PowerPoint PPT presentation

Number of Views:1057
Avg rating:3.0/5.0
Slides: 89
Provided by: ser758
Category:

less

Transcript and Presenter's Notes

Title: BILIM TARIHI


1
BILIM TARIHI
VI. BÖLÜM
ISLAM DÜNYASINDA
BILIM
1
2
BATI ISLÂM DÜNYASI ENDÜLÜS EMEVÎLERI
Dogu Islam Dünyasinda bilim faaliyetler
hizla ilerlerken, Bati Islam Dünyasinda
bilimsel faaliyetler nasildi?
Ilginç bir gelisme ve canlanma göze
çarpmaktadir. Bilim ve kültür etkinligi
canliligini Ispanya'da ortaya çikmaktadir.
2
3
Abbasîlerin, 750 yilinda Emevî Devleti'ni
yikmasinin ardindan, Endülüs bölgesini denetimi
altinda tutan
I.Abdurrahman yeni bir emirlik
kurarak, Abbasîlerle siyasî ve ilmî sahada
rekabete
baslamisti.
Cordoba (Kurtuba), kisa bir süre içinde yeni bir
ilim
ve irfan merkezi haline getirilmis ve
özellikle II.Hakem döneminde felsefe, astronomi
ve tip
alanlarinda çok seçkin arastirmacilar
yetistirilmisti.
3
4
Endülüs Emevileri, medeniyet tarihini iki
yönden etkilemistir
i.
Ibn
Rüsd
gibi
filozoflar
araciligiyla,
Aristoteles'in yeniden gündeme
getirilerek Aristotelesçiligin dogru bir biçimde
tanitilmasi ve yayginlastirilmasi, Endülüs'ün
Yunan ve Islâm biliminin Bati'ya aktarilmasin
da bir köprü görevi görmesidir. Buradaki
okullarda egitilen Hiristiyanlar
ve Yahudiler, 12. yüzyilda bilim ve
felsefe eserlerini Arapça'dan Latince'ye ve
Îbranice'ye tercüme ederek Avrupa medeniyetinin
zeminini hazirlamislardir. Bu sebeple Arapça, bu
dönemde bilim ve felsefede klasik dil niteligi
kazanmistir. 4
ii.
5
Bu dönemde Ispanya Islam, Hiristiyan ve Yahudi
kültür geleneklerinin karsilastigi ve
karistigi ilginç bir yerdir. Felsefe, dinsel
inançlarla eski Yunan'dan beri sürüp gelen
laik düsünceyi uzlastirma çabasi
içine girer. Akla önem veren filozoflar ile
Tanrisal vahye dayanan teologlar arasinda bitmez
tükenmez tartismalar dönemi baslar.
Ünlü Ressam Rafaelin Ispanyanin Kozmopolit
Yapisini Tasvir Ettigi Tablosu
5
6
Iste bu ortamda büyük bir Islam düsünürü
olan Ibn Rüsd'ün (1125-1198) yetistigini
görüyoruz. Ibni Rüsd, insanligin ortaklasa
düsünüsünden söz ediyordu.
Ibni Rüsd, yalniz Cordobali bir Ispanyol
Arabi degil, bir insan oldugunu anlamisti... "En
büyük
IBN RÜSD-AVERROES
mutlulugun, bilinmeyenin önünde egilmek
degil, her seyi ögrenmeye can atmak
oldugunu" söylüyordu. 6
7
Ibn Rüsd, Sevilla ve Cordoba kadiligi yapti.
Babasi ve büyük babasi da kadiydi. Teoloji,
fikih, tip,
matematik ve felsefe ögrenimi gördü.
Üstad bir tefsirci olarak da kabul edilir.
Kitaplari bes yüz yil süreyle Dogu ve Bati
üniversitelerinde
ders kitabi olmustur.
CORDOBA CAMII
7
8
Endülüs'ün yetistirmis oldugu en büyük
filozoflardan ve hekimlerden birisi
olan Ibn Rüsd, Aristoteles'in yapitlarina yapmis
oldugu yorumlarla
Aristotelesçiligin dirilmesini ve
güçlenmesini saglamistir. Felsefecilerle
kelamcilar arasinda cereyan eden tartismalarda,
Ibn Rüsd,
felsefecilerin tarafini tutmus ve Gazâlî'nin
Tehâfütü'l-Felâsife (Filozoflarin
Tutarsizliklari) adli yapitindaki görüsleri
elestirerek akil
yoluyla ulasilan bilgilere güvenilebilecegini
Tehâfütü'l-Tehâfüt
(Tutarsizligin Tutarsizligi) adli
eserinde savunmustur.
8
9
Ibn Rüsd'e göre, akil ile vahiy çatismaz ve
bu nedenle, Ilahî Hakikatin bilgisine
götüren yollardan birisi de akildir. Ibn Rüsd'ün
bu
yaklasimi, felsefecilerle
kelamcilar arasindaki çatismayi giderecek
nitelikte olmasina ragmen, Islâm Dünyasi'ndan
çok Hiristiyan Dünyasinda etkili
olmustur. Ibn Rüsd idarî görevlerinin yaninda
saray hekimligi de yapmis ve 1162-1169
yillari arasinda yazmis oldugu el-Külliyât
fî't-Tib (Tip Ansiklopedisi) adlî yapitiyla
tibbin bütün
konularini bir araya toplamistir.
9
10
Türklerin Islâmiyet'e Girisi ve
Bu Dönemdeki Bilimsel Etkinlikler
Türkler, 10. yüzyildan itibaren Islâmiyet'i
benimsediler. Belki bütün Islâm Dünyasi'ni
hâkimiyetleri altina alamadilar ama hâkim
olduklari dönemlerde ve memleketlerde,
gerek açmis olduklari bilim ve ögretim
kurumlari ve gerekse yetistirmis olduklari
bilim adamlari araciligiyla bilimin gelisimin
e çok önemli hizmetlerde bulundular.
10
11
GAZNELILER
GAZNELI MAHMUD
963-1186 yillari arasinda Horasan, Afganistan ve
Kuzey Hindistan'da hüküm süren Gazneliler,
Sebük Tegin'in oglu Mahmud'un hükümdarligi
döneminde en parlak günlerini yasadi.
11
12
Gazneli Mahmud, çesitli uluslara
mensup Müslüman sanatçi ve bilginleri devletinin
baskenti olan Gazne sehrinde bir araya getirdi.
Bir yanda büyük Acem sâiri Firdevsî'nin
SÂHNÂME'si (1010) diger yanda Ortaçag'in en büyük
bilginlerinden birisi olan Birûnî'nin
matematik ve astronomi bilimlerine
iliskin çalismalari, Türk yönetiminin saglamis
oldugu olanaklar içinde
düsünüldü ve yazildi.
12
13
KARAHANLILAR
840-1211 yillari arasinda Mâverâünnehir ve Dogu
Türkistan'a egemen olan Karahanlilar, 940'a dogru
Islâmi benimsediler. Arapça olarak Islâm
Peygamberi Hazret-i Muhammed'e vahiy edilmis
olan KURAN-I KERIM'I okuyabilmek ve diger
Müslümanlarla medenî iliskiler kurabilmek için
süratle Arapça ögrenmeye basladilar. Türkler
Islâm uygarliginin olusturmus oldugu
birikimi ögrendikten sonra, bilimin çesitli
alanlarinda eserler vermeye basladilar.
Kasgarli Mahmud'un DIVÂNU
LUGÂTI'T-TÜRK'ü, Yusuf Has Hâcib'in KUTADGU
BILIG'i ve Edib Ahmed Yüknekî'nin
ATEBETÜ'L-HAKÂYIK'i bu
dönemde Türkçe olarak yazildi.
13
14
DIVÂNU LUGÂTI'T-TÜRK, Araplara Türkçe ögretmek ve
Türkçe'nin Arapça kadar zengin bir dil
oldugunu kanitlamak maksadiyla yazilmisti.
Türklerin
yasadiklari bölgelere, Türk tarihine,
edebiyatina, müzigine, gelenek ve
göreneklerine iliskin önemli bilgiler de
içeriyordu.
14
15
KUTADGU BILIG, her iki Dünya'da da mutluluga
kavusmak için gidilmesi gereken yolu göstermek
maksadiyla yazilmisti. Yusuf Has Hâcib'e
göre Öteki Dünya'yi kazanmak için bu
Dünya'dan el etek çekerek yalnizca ibadetle
vakit geçirmek dogru degildir. Çünkü böyle
bir insanin ne kendisine ne de toplumuna
bir yarari vardir. Oysa baskalarina yararli
olmayanlar ölülere benzer. Bir insanin
erdemi, ancak baska insanlar arasindayken
belli olur. Asil din yolu, kötüleri
iyilestirmek, cefaya karsi vefa göstermek ve
yanlislari bagislamaktan geçer. Insanlara
hizmet etmek suretiyle faydali olmak,
bir kimseyi, hem bu Dünya'da hem de öteki
Dünya'da mutlu
kilacaktir.
15
16
Edib Ahmed Yüknekî'ye göre, bizi mutluluga
ulastiran sey bilgidir. Öyleyse yalnizca
bilgili insanlarla dost olunmali, bilgisiz
insanlardansa uzak durulmalidir. Insan,
bilgisi sayesinde öldükten sonra da
yasamaya devam eder. Oysa bilgisiz insan,
yasarken ölmüs gibidir. Ne taninir ne de ismi
bilinir. Bilgiden ancak bilgili insan anlar,
tadini ancak o tadabilir. Bilgi, mali olmayanlar
için bitmeyen bir hazine ve soyu olmayanlar için
tükenmeyen
bir soydur.
Yaratan Tanri bile, ancak bilgi ile bilinir.
Bilgisizlikten hayir gören var midir? Öyleyse
yasarken bikmadan ve
usanmadan bilgi pesinden kosmak gerekir.
16
17
SELÇUKLULAR
1038-1194 tarihleri arasinda hüküm süren ve en
güçlü olduklari dönemde
Harezm, Horasan, Iran, Irak ve Suriye'ye
egemen olan Selçuklu Türkleri, bütün
Müslümanlari ayni bayrak altinda toplamaya
çalismislar ve bu yöndeki girisimleri ile
sadece Ortaçag Islâm tarihi üzerinde
degil, Ortaçag Hiristiyan tarihi üzerinde de
çok etkili olmuslardi.
17
18
Alp Arslan, Bizans imparatoru IV.
Diogenes'in komutasi altindaki Bizans ordusu'nu
1071 yilinda Malazgirt'te bozguna ugratarak
Anadolu topraklarini Türklere açti ve Selçuklu
ailesinden Süleyman Sah,
1075'te Anadolu Selçuklu Devleti'ni
kurdu. Böylece Müslüman Türkler, ilk defa
Hiristiyan
ordulari ve Hiristiyan medeniyeti ile yüz yüze
gelmis oluyorlardi. Bundan sonraki Hiristiyan
Müslüman çatismalari, çogu zaman Hiristiyan
topluluklarla Türkler arasinda cereyan edecek ve
kisa bir müddet içinde Türkler Islâm
medeniyetinin koruyuculari
konumuna yükseleceklerdi.
11. yüzyilin son çeyreginde, Islâm Dünyasi'nin
yaklasik dörtte üçü I. Meliksah'in sarayindan
idare
ediliyordu.
18
19
BILIMSEL KURUMLAR MEDRESELER
Yüksek egitim ve ögretim kurumlari
olan medreseler, ilk defa Selçuklu sultani Alp
Arslanin bas veziri Nizâmül-Mülk tarafindan
kuruldu. Bir gün Sultan Alp Arslan, bas veziri
Nizâmül-Mülk ile Nîsâbûr'da dolasirken, bir
caminin kapisinda üstleri baslari perisan
vaziyette bir takim gençler görür ve orada ne
aradiklarini sorar. Nizâmül- Mülk de
"Bunlar insanlarin en sereflileri olup,
dünya zevkleri olmayan ilim taliplileridir."
deyince, Alp Arslan bunlar için bir yurt insa
edilmesini ve giderlerini karsilayacak kadar
para verilmesini
emreder.
19
20
Medreseler süratle yayilir ve sultanlar, vezirler,
beyler ve hatunlar medrese insa ettirmek için
adeta birbirleriyle yarisir. Kisa bir süre içinde
Bagdat basta olmak üzere tüm Islâm
kentleri medreselerle donatilir.
20
21
4 yillik egitim ve ögretim veren Nizamiye
medreseleri,
vakif kurumlariydi yani varligini zenginlerin
vakfettikleri tasinir ve tasinmazlardan elde
edilen
gelirlerle sürdürüyordu.
Içinde bulunan dersliklerinde, kütüphanelerinde,
yatakhanelerinde ve yemekhanelerinde ögrencilerin
her
türlü ihtiyaci karsilanmaktaydi.
Ayrica Gazâlî gibi, dönemin en büyük hocalarinin
ve
alimlerinin ders verdigi bu kurumlarda, ilmî
arastirmalari tesvik maksadiyla 1000 akçeye varan
ödüller de verilmekteydi.
21
22
Bugünün üniversiteleri olan bu kurumlarda
dinî ilimlere agirlik verilmis, aklî ilimler ise
dinî ilimlerin
ihtiyaci oraninda ögretilmisti.
Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruldugu ilk
günden beri sürekli olarak varligini koruyan
savas kosullari, dogal olarak egitim ve
ögretimin dinî bir temele
oturtulmasini gerekli kiliyordu.
Aksi taktirde Batinîlerin ve Hiristiyanlarin Islâm
medeniyetini yikmalari kaçinilmazdi.
22
23
GÖZLEMEVLERI
Bu dönemde ortaya çikan gözlemevlerinin çogu
Türkler'in yönetimi altindaki sehirlerde
kurulmustur. Dönemin ilk gözlemevi Selçuklu
Sultani Celâleddin Meliksâh (1052-1092)
tarafindan 1075 yilinda Ömer
el-Hayyâm'a kurdurulmus olan ISFAHAN
GÖZLEMEVI'ydi.
Ömer el-Hayyâm, burada yapmis oldugu
gözlemlere dayanarak Günes'in yillik dolanimina
dayanan yeni bir takvim düzenlemisti. Bugün
birçok ülke tarafindan kullanilan GREGORYEN
TAKVIMI'nden çok daha duyarli olan bu takvim,
CELÂLI TAKVIMI olarak
isimlendirilmisti.
23
24
Ilhanli hükümdari Hülâgu, Merâga'da, dönemin en
büyük bilginlerinden biri olan Nasîrüddin el-
Tûsî'ye MERÂGA GÖZLEMEVINI
kurdurmustu.
Merâga Gözlemevi, Islâm gözlemevlerinin gelis
iminde önemli bir adimi temsil ediyordu. Çünkü,
bu kurum gözlem aletlerinin zenginligi ve
gözlemevinde çalisan bilim adamlarinin sayisi ve
seçkinligi bakimindan, daha önce kurulmus
olan gözlemevlerinden çok ilerideydi.
24
25
Gözlem aletleri arasinda ekliptigin ve
diger göksel dairelerin izafi konumlarini
gösteren çemberli bir alet, gezegenlerin
yüksekliklerini ölçmekte kullanilan duvar kadrani
ve gündönümü noktalarinin belirlenmesini
saglayan bir çember
de bulunuyordu.
Nasîrüddin el-Tûsî burada yapmis
oldugu gözlemlerden derlemis oldugu bulgulari,
EZ- ZÎCÜ'L-ILHÂNÎ (ILHAN'IN ZÎCI) adli
yapitta toplamistir. Bu yapit, uzun bir süre
astronomlarin elinden düsmemis ve bir basvuru
kitabi olarak
kullanilmistir.
25
26
Gazan Han tarafindan Tebriz'de baska bir gözlemevi
kurdurulmustur ve astronomi egitim ve ögretimi
açisindan önemli oldugu bilinmektedir.
Ulug Bey'in, hükümdarligi sirasinda, Semerkand'da
kurdugu medrese ve gözlemevi de bilim
tarihi açisindan oldukça büyük önem tasir.
SEMERKAND GÖZLEMEVI, SEMERKAND MEDRESESI'ne bagli
bir arastirma kurumu olarak tasarlanmistir.
Bu gözlemevi bir tepe üzerinde, 23 metre
çapinda, 30 metre yüksekliginde silindir
biçiminde bir yapi
olarak insa edilmistir.
26
27
Bu medrese ve gözlemevinde, Ulug Bey'le
birlikte, Giyâsüddin Cemsid el-Kâsî,
Kadizâde-i Rûmî ve Ali Kusçu gibi devrin önemli
bilim adamlari çalismislar ve bu çalismalarinin
sonuçlarini ZÎC-I ULUG BEY (ULUG
BEY ZICI) adli bir eserde toplanmislardi.
Bu zic, 17. yüzyila kadar yazilmis olan
astronomi kataloglarinin en mükemmelidir ve bu
yüzyila kadar
konumsal astronominin temel kitabi olarak
kullanilmistir.
17. yüzyilda Greenwich Gözlemevi'nin kurucusu
olan Flamsteed, sabit yildizlar katalogu
hazirlarken Ulug
Bey'in (1394 - 1449) bu katalogundan da
yararlanmistir.
27
28
HASTAHANELER
Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçuklulari
dönemlerinde Islâm Dünyasi'ndaki geleneksel tip
anlayisinin ve uygulamalarinin sürdügü
anlasilmaktadir.
Türkler, Anadolu'ya yerlestikten sonra,
birçok sehirde muhtelif saglik tesisleri
kurmuslardi.
Bugün bile kalintilarina rastladigimiz bu
kurumlarin en eskilerinden birisi, Mardin'deki
EMINEDDIN DÂRÜ'S-SIFÂSI, yani Hastanesi'dir.
1108-1109 tarihleri arasinda yapildigi bilinen
bu hastane
günümüze kadar gelememistir.
28
29
Yine bu dönemde yapilmis olan ve bugün de ayakta
duran tedavi kurumlarindan birisi
de, Kayseri'deki GEVHER NESIBE SULTAN
DÂRÜ'S-SIFÂ'si ve Medresesi'dir. Adindan da
anlasilacagi üzere, burasi sadece bir
tedavi kurumu olmayip, ayni zamanda bir egitim
kurumudur.
Selçuklular Dönemi'nde Anadolu'da Sivas, Tokat,
Çankiri ve Amasya'da da tedavi ve
egitime yönelik hastanelerin kuruldugu
görülmektedir.
29
30
BILIMLER VE BILIM ADAMLARI MATEMATIK ÖMER
EL-HAYYÂM
?
Asil adi, Ebul-Feth Ömer bin Ibrahim
Hayyamidir. Daha çok dörtlük biçiminde
yazmis oldugu felsefi siirlerle
taninan ÖMER EL-HAYYÂM (1045- 1123), ayni
zamanda matematik ve astronomi
alanlarindaki çalismalariyla bilimin
gelisimini etkilemis seçkin bir
bilim adamidir.
30
31
?
Matematige iliskin arastirmalari özellikle
sayilar kurami ile cebir alaninda yogunlasmistir.
Özellikle cebir konusunda üçüncü derece
denklemlerinin
çözümüne katkida bulunmustur.
? Cebir alaninda yapilmis çalismalarin en
degerlilerinden birisi olan RISALE
FÎ'L-BERÂHÎN ÂLÂ MESÂILI'L-CEBR VE'L-MUKÂBELEde
(Cebir Sorunlarina Iliskin Kanitlar)
denklemlerin birden fazla kökü olabilecegini
göstermis ve bunlari, kök
sayilarina göre siniflandirmistir.
?
Kitabinin Fransizcaya çevirisi tanitilirken
verilen önsöz gerçekten ilginçtir. Ne eski
Yunanlilar ne de
M.S.3.yüzyil matematikçisi Diaphantos
üçüncü dereceden cebir denklemlerinin çözüm
yollarini
biliyorlardi.
31
32
?
Ömer Hayyamin astronomi alaninda da önemli
çalismalari olmustur. 1075'te Isfahan
Gözlemevini kurdu. Selçuklu
Sultani Meliksahin (1052-1092) mevcut
takvimlerin düzeltilmesi yolundaki emri üzerine,
Ömer Hayyam
baskanliginda bir bilginler kurulu olusturuldu.
Kurul, daha önce kullanilan takvimleri
düzeltmek yerine, mevsimlere göre tam olarak
uyan yeni bir takvim düzenlemeye karar
verdi ve CELALI TAKVIMI adiyla taninan takvimi
hazirladi(1079).
?
Günümüzde kullandigimiz GREGORYEN TAKVIMInden
daha dakik olan bu takvim, Osmanlilar döneminde
devletin resmi
takvimi olan müneccimbasi takvimlerinin de
temelini olusturmustur. Gregoryen Takvimi, her
3330 yilda bir günlük bir hata yaptigi halde,
Celâleddin Takvimi 5000 yilda
yalnizca bir günlük hata yapmaktadir.
32
33
NASÎRÜDDIN EL-TÛSÎ
?
Geometri, trigonometri ve astronomi basta olmak
üzere bilimin ve felsefenin çesitli alanlarinda
çalismalar yapan, Nasîrüddin el-Tûsî (1201-1274)
Tûs kentinde dogmus ve çalismalari ile hem Dogu
hem de Bati bilimini derinden
etkilemistir.
?
El-Tûsî geometriyle ilgilenmis ve Eukleides'in
besinci
postülasini, yani paraleller postülasini yeterince
doyurucu bulmamis ve Eukleides'in ifadesi yerine
baska bir ifade kullanmayi tercih etmistir.
El-Tûsî Postülasi olarak taninan bu postüla ile
Eukleides disi geometrilerin
kurulmasina zemin hazirlamistir.
?
El-Tûsî de, Pythagoras Teoremi'ne iliskin yeni bir
kanitlama gelistirmistir.
33
34
?
Bilindigi gibi, Müslümanlar, baslangiçta
trigonometriyi, astronomiye iliskin arastirmalar
ve hesaplamalarda kullandiklari için, bu
alandaki bilgi birikimlerini
astronomiyle ilgili çalismalarin basinda
sergilemeyi uygun
bulmuslar ve trigonometri üzerine bagimsiz eserler
yazmamislardi.
? Alanin ilk bagimsiz eseri, Nasîrüddin
el-Tûsî'nin
SEKLÜ'L-KATTÂ (Kesenler Teoremi) adli kitabidir.
Bu kitapla birlikte, trigonometri astronomiden
ayrilmis ve
matematigin bir dali olarak görülmeye ve
degerlendirilmeye baslanmistir. Bu disiplin
Avrupa'da
ancak, 15. yüzyilda bagimsiz hale gelebilmistir.
34
35
? Nasîrüddin el-Tûsî, Hülâgu'nun istegi ve destegi
üzerine, Merâga'da çagini asan bir gözlemevi
kurmus ve oldukça duyarli gözlemlerin yapilmasina
imkan saglayan gözlem araçlari
yaptirmistir. Bati'da ayni ayarda bir
gözlemevinin kurulmasi
16.yüzyildaki Tycho Brahe'nin gözlemevini
kurmasi ile gerçeklesmistir.
? Bu gözlemevinde duyarli gözlemler yapilmis ve bu
gözlemlere dayanarak ZÎC-I ILHANI (Ilhan'in
Zîci) adli bir astronomi eseri yazilmistir.
35
36
? Nasîrüddin el-Tûsî, Batlamyus'un Yermerkezli
Sistemi'ni elestirmis, yanlislarini göstermis,
ve yine Yermerkezli baska bir sistemin tasarimini
vermistir. Bu sistem basarili olamamis, ancak
Kopernik Sistemi'ne
giden yolu açmistir.
? Bilindigi gibi, Batlamyus tarafindan
gelistirilen
astronomik sistem, Ortaçag Islâm Dünyasi'nda
hem fiziksel hem de matematiksel yönden
elestirilere maruz
kalmistir.
? Birçok Müslüman düsünür ve arastirmaci, bu
dizgede
Yer'i Evren'in merkezinden kaydirdigi için
Batlamyus'u, Aristoteles fiziginin ilkelerine
uymamakla suçlamistir.
36
37
? Diger taraftan, Batlamyus Sistemi'nin
matematiksel
yönden de yetersiz oldugunu gösteren bazi
noktalar bulunmaktadir. Meselâ, Ay'in ve
Merkür'ün düzensiz hareketlerinin
açiklanabilmesi için, Batlamyus'un sisteme yeni
daireler eklemesi ve bu yolla gözlem sonuçlari
ile islem sonuçlarini uzlastirmaya çalismasi,
böyle bir yetersizligin sonucu olarak
degerlendirilmistir.
? Nasîrüddin el-Tûsî de, bu dogrultuda çalisan
Müslüman astronomlarin basinda
gelmektedir. Batlamyus Sistemi'nin sorunlarini
görmüs ve bu sorunlari giderecek yeni bir düzenek
önermistir.
37
38
? Bu düzenek, biri digerine içten teget olan ve
ters yönlerde, esit hizlarla dönen iki
daireden olusmustur. Bu dairelerden dista
bulunanin
çapi, içte bulunaninin çapinin iki kati
oldugundan, küçük daire üzerinde bulunan
bir nokta, büyük dairenin çapi boyunca
hareket etmektedir. Bu sayede iki dairesel
hareketin bilesiminden dogrusal hareketin
olusabilecegini kanitlayan el-Tûsî, matematik
alanindaki bu bulusunu astronomiye uyarlamis
ve Ay'in
hareketini açiklamistir.
38
39
?
B noktasinin üzerinde dolandigi A
merkezli tasiyici küre, yani Ay, çapi bu kürenin
B
çapinin iki kati olan bir küre ile çevrelenmistir.
Içte bulunan tasiyici kürenin hareketi, dista
bulunan kürenin hareketine esit ve
B
A
?
ters yöndedir. Bu nedenle, düzenek dönerken Ay,
büyük daire içerisinde CB dogrusu boyunca ileri
ve geri gidecek ve sonuçta bir kapali egri
olusturacaktir. Böylece, "TÛSÎ ÇIFTI olarak
adlandirilan bu matematiksel düzenek araciligiyla,
B
B
C Yer B
B
?
Nasîrüddin el-Tûsî, Batlamyus Dizgesi'nin aksine,
Yer'i Evren'in merkezinden kaydirmadan, yani
Aristoteles fizigine karsi olan dis merkezli
düzenegi kullanmadan gezegen hareketlerini açiklay
abilmistir. 39
40
ASTRONOMI ULUG BEY
15. yüzyil Türkistan için parlak bir devir
olmustur. Bu yüzyilda burada bilimsel
faaliyetler Timur'un (1369- 1405) gayretleri
ile yogunlasmis, bir entelektüel canlanma
baslamistir. Timur bilimi desteklemis,
bilim adamlarini etrafinda toplamaya baslamis ve
bu amaçla
çesitli kurumlar insa ettirmistir. Özellikle
kendi baskenti olan Semerkand'a büyük önem
vermistir. Semerkand sehri, daha çok Timur'un
torunu Ulug Bey'in (1394-1449) çabalari ile bir
bilim ve kültür
merkezi haline gelmistir. Ulug Bey hem
hükümdar hem de çagini asmis bir bilim adamidir.
Özellikle astronomi ve matematige yogun
ilgi göstermis ve hayati boyunca bu bilimlerle
ugrasmistir.
Ününü de bu alandaki çalismalarina borçludur.
40
41
KADIZÂDE-I RÛMÎ
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî gibi,
Anadolu Türklerinden oldugu için Rûmî
adiyla taninan Kadizâde (1337-1412),
ögrenimini Bursa'da tamamladiktan sonra,
bilgisini
artirmak maksadiyla Horasan ve Türkistan
taraflarina gitti. Çünkü 15. yüzyilda Türk
hükümdarlarinin idaresi altinda bilim ve felsefe
yeni bir uyanis
dönemine girmis ve Semerkand ile çevresindeki
Türk kentleri Islâm ülkelerinden gelen birçok
ögrenci ve bilgin için bir bilim yuvasi haline
gelmisti.
41
42
Ulug Bey'in hükümdarligi döneminde parlak
günler yasayan Semerkand'a gelerek burada
yerlesen Kadizâde, Semerkand Gözlemevi'nin
müdürlügüne getirildigi gibi, meshur Semerkand
Medresesi'nin de
bas müderrisligine atanmisti. Kadizâde'nin,
Semerkand'a geldikten sonra yörenin en önemli
iki bilim ve egitim kurumunun basina getirilmis
olmasi, bilim alanindaki yeteneginin ve
bilgisinin yüksek düzeyi
ile açiklanabilir.
42
43
Hesap ve Geometri Ilkelerine Dayanan Islemler
Yoluyla Bir Derecenin Sinüsünün
Bulunmasi Hakkinda Bir Risale adli çalismasinda
Kadizâde,
sin10,017452406437283 oldugunu ispat
etmistir ki bu deger bugün kullandigimiz degere
esittir.
Kadizâde, Semerkand'da vefat etmistir
ama ögrencilerinden Ali Kusçu ile Fethullah
Sirvânî Anadolu'ya gelerek, matematik ve
astronomi bilimlerinin Osmanli ülkelerinde de
yayilmasi için küçümsenemeyecek hizmetlerde
bulunmuslardir.
43
44
FIZIK
KEMÂLÜDDÎNEL-FÂRISÎ
?
Islâm Dünyasi'nda Ibnü'l-Heysem ile
baslayan optik çalismalarinin en önemli
temsilcilerinden olan Kemâlüddînel-Fârîsî
(öl.1320), Ibnü'l-Heysem'in Kitâb el-Menâzir'i
(Optik) üzerine TENKÎH EL- MENÂZIR (Optik'in
Düzeltilmesi) adli ayrintili bir
?
yorum yazmistir.
Bu yorumunda, nesneleri Isik Kaynagi ve
Isiklandirilmis Kaynaklar olmak üzere ikiye ayiran
Kemâlüddînel-Fârîsî, görmeyi nesneden gelen
isinlarin yol açtigi bir olgu olarak
degerlendirmistir. Ona göre, nesnelerden isik
gelmedigi sürece, gözün
görmesi mümkün degildir.
44
45
?
Kemâlüddînel-Fârîsî, yansima konusunu
da incelemis ve gözün dogrudan
görmede algilamis oldugu suretlerin, dolayli
görmede, yani bir ayna araciligiyla görmede
algilamis
oldugu suretlerden, farkli oldugunu belirtmis
tir. Çünkü göz, dogrudan görmede,
nesneyle karsi karsiya bulundugu halde, dolayli
?
görmede, diger bir deyisle yansimada,
karsi karsiya bulunmaz. Arada ayna gibi parlak
bir nesne oldugundan, suret ancak belirli
bir konumda ortaya çikar. 45
46
?
Dogrudan görmede yayilan isinlarin bir koni
olusturmasi gibi, dolayli görmede de yansiyan
isinlarin bir koni olusturdugunu söyleyen
Kemâlüddînel-Fârîsî, yansima
sonucunda ortaya çikan görmenin
geometrik çizimleme yoluyla
gösterilebilecegini ve isigin ard
arda defalarca yansimaya ugratilabilecegini savun
maktadir. Bu sav, özgün olmamakla
birlikte, daha sonra gökkusaginin
olusumunun açiklanmasinda kullanilacaktir.
46
47
HAZINI
?
Hâzini, 11. yüzyilin sonlari ile 12.
yüzyilin baslarinda yasamistir. Hâzini,
Mervezî'nin kölesidir. Merv'de geometri ve
felsefe egitimi almistir. Iki önemli eseri
vardir. Bunlardan birincisi EL-ZÎC EL-MUTEBER
EL-SANCARÎ (Sencer'in Muteber Zîci) adini
tasir ve 1115-1116 yillari arasinda yapilan
gözlemlere dayanarak yildizlarin
konumlarini gösterir ve Merv'in enlemini
bildirir. 47
48
?
Hazinî, ölçü ve tarti teorilerine
yaptigi katki ile taninir. Bilime yaptigi
diger bir önemli katki da yerçekimi
hakkindaki görüsleridir. Hazinî, Newtondan 500
yil önce, her cismi yer kürenin
merkezine dogru çeken bir güç oldugunu
söylemistir. Roger Bacondan yüzyil önce de,
dünyanin
merkezine dogru yaklastikça, suyun yogunlastigi
fikrini ortaya atmistir.
48
49
?
Hazinî, kimyasal maddelerin yogunluk ve
özgül agirliklarini ölçmek amaciyla icat
ettigi hassas terazilerle, kimya bilimine
de önemli katkilarda bulundu. Öyle ki, icat
ettigi ve MIZANÜL-HIKME (Hikmet Terazisi)
adini verdigi bu hassas terazi ile yaptigi
yogunluk ve agirlik ölçümleri,
günümüz teknolojisi kullanilarak yapilan
ölçümlerden pek farkli degildir. ELEMENTLER
Altin Civa Bakir Pirinç Demir Kalay
19.05 13.56 8.66 8.57 7.74 7.32
19.26 13.59 8.85 8.40 7.79 7.29
Kursun
11.32
11.35
49
50
KIMYA BiRÛNÎ
Ebül Reyhan Muhammed bin Ahmedül Biruni
(973-1051) yasadigi dönemin en
büyük bilginlerinden biridir. Hint
felsefe ve bilimini yakindan inceleyerek Hint
dünyasiyla Islam dünyasini birbirine
yaklastirmaya
çalismistir. TÜM ZAMANLARIN ALIMI
diye bilinen bu bilgin Gazneliler
zamaninda yasamis ve Sultan Mesud
zamaninda eserlerini yazmistir.
Sanskritçeyi bildigi için birçok eseri
Sanskritçeden
Farsçaya çevirmisti.
50
51
Bugün bile Islam dünyasinin en büyük
matemamatikçilerinden birisidir.
Matematik alanda o gün için çok yeni olan ve
günümüzde Permütasyon, Varyasyon ve Kombinezon
olarak
adlandirilan ve esyanin veya nesnelerin
gruplanma çesitlemelerini konu alan bir
alanda önemli çalismalar yapmis, hesap teknikleri
hakkindaki buluslar sunmustur.
51
52
Teleskopun kesfine kadar yapilan gökyüzü
gözlemlerinin amaci, gök cisimlerinin konumlarini
mümkün oldugunca hassas bir sekilde
belirlemektir. Birûnî, bunun için gözlem
aletlerinin boyutlarini büyütmek yerine, açi
büyüklüklerinin
okundugu cetvellerin çapraz çizgilerle
taksimatlandirilmasi yöntemini
gelistirerek, Vernier Ilkesinin temellerini
atmistir. 16. yüzyil sonlarinda, ünlü
astronomlardan Tycho Brahe de
bu yöntemi kullanacaktir.
52
53
Söylentiye göre Sultan, Biruni' ye yaptigi
zicler için ödül olarak, bir fil yükü gümüs
göndermis. Biruni,
armagani kabul etmemis, geri
çevirmis. Gerekçe olarak, servetin
en büyügüne yani bilgiye sahip
oldugunu söylemis.
53
54
Birûnî kimya konusundaki arastirmalarinda Yunanli
lardan beri savunulmakta olan Dönüsüm
Kurami'nin dogru olmadigini ve bir takim
kimyevî islemlerle, degersiz madenlerin gümüs
ve altin gibi degerli madenlere
dönüstürülemeyecegini belirtmistir.
Birûnî, KITABÜ'L-CEMÂHIR FI MA'RIFETI'L- CEVÂHI
R (Cevherlerin Bilgisi Hakkinda
Bilginlerin Kitabi) adli eserinde metallerle
ve taslarla ilgili açiklamalar yapmistir. Bu
alanda
yazdiklari daha sonra kimya biliminin
gelismesinde çok etkili oldu.
54
55
Cisimlerin özgül agirliklarinin
belirlenebilmesi için piknometreye benzer bir
alet gelistiren Beyrûnî, bu âletle çok
sayida ölçüm yapmistir.
Bu islem esnasinda, alet su ile doldurmus ve
özgül agirligi istenen cisim bunun
içine daldirilmistir. Tasan su, aletin
tasma borusundan baska bir kaba iletildigi
için, buradan alinarak duyarli bir terazi
ile tartilmis ve sonra cismin özgül agirligi
kolaylikla belirlenmistir.
55
56
Birûnî bu konudaki çalismalarini 8
farkli metal ve 23 farkli tas üzerinde
yürütmüs ve metallerden altin ve civayi,
taslardan da zümrüt ve kuvarsi esas alarak
bazi metal ve taslarin özgül agirliklarini
belirlemistir.
Birûnî'nin buldugu degerlerle çagdas degerler
karsilastirildiginda aralarinda
büyük bir yakinligin bulundugu
görülmektedir.
56
57
Birûnî, suyun sicak veya soguk olmasinin özgül
agirligini etkiledigini söylemistir ki
bu dogrudur. Ancak bu dönemde,
günümüzde kullanilanlara benzeyen bir isi
belirleme âleti, yani termometre olmadigi için,
hangi derecede ne kadar fark oldugu tespit
edilememistir. Dolayisiyla verilen degerleri
nicelik olarak
degerlendirmek mümkün degildir.
Ayrica, hidrostatigin bazi yasalarini daha
o devirde bulmus, isigin yayilma hizinin belirli
bir siniri oldugunu ve bunun ses hizindan çok
daha
büyük oldugunu belirlemistir.
57
58
KITÂBÜ'S-SAYDELEFÎ'T-TIB (Eczacilik Kitabi)
adli yapiti tip ve eczacilikla ilgilidir. Yedigimi
z ve içtigimiz maddeler, yiyecekler ve
zehirler olmak üzere iki kisma ayrilmis
ve ilaçlar bu ikisinin arasina
yerlestirilmistir. Çünkü Birûnî'ye göre, orta
konumda bulunan ilaçlar, gidalara nispetle bedeni
bozarlarsa da, zehirlere nispetle bedeni
düzeltirler. Ilaçlari bitkisel, hayvansal ve
mineral kökenli olarak
üçe ayirmistir.
58
59
Ancak ilaçlarin veya devalarin gerçek
etkilerinin ortaya çikarilabilmesi için,
bunlarin büyük bir beceri ve incelik sahibi
hekimler tarafindan hazirlanmasi gerektigini
söylemistir.
Her eczacinin su iki noktayi bilmesi gerekir
Bir ilacin terkibinde bulunan
herhangi bir maddenin yoklugu, ilacin etkisini
degistirecektir. Gerek tür ve gerek cinsi
itibariyle bir ilaç, gerekirse, baska bir
ilacin yerine kullanilabilir.
59
60
Birûnî ayni zamanda bir kültür
tarihçisidir. Özellikle Hint dinleri ile
felsefelerini, bilimini, yasalarini, gelenek ve
göreneklerini tanittigi
ET-TAHKÎK MÂ LI'L-HIND (Hindistan
Üzerine Arastirmalar) adli eseri, Hint
kültür tarihine iliskin en önemli arastirmalardan
biri
olarak kabul edilmektedir. Burada
Hint kültürünün Yunan, Iran ve Islâm kültürü
ile mukayeseli bir sekilde anlatilmasi,
kültürel etkilesimi bütün çiplakligi ile gözler
önüne
sermektedir.
60
61
El-Biruninin bir özelligi de Eski
Yunan Felsefesine olan ilgisi ve
hayranligidir. O kadarki ona zamanin diger
bilginleri HIND KAPILARINDA BIR EFLATUN
demislerdir. Ancak tam bir bilim adami
tarafsizligi ile hiçbir konuda asiriya kaçmadan
ve spekülatif
anlamda bir çikisi olmadan ilgi duydugu
felsefe alanlarinda gereken katkiyi saglamis,
yeri geldiginde gerekli elestirileri de
yapmistir.
61
62
UNESCOnun bir çok dilde yayimladigi Görüs
dergisi bu büyük bilgine ayirdigi özel
sayisinda onu söyle tarif ediyor Bin yil önce
Orta Asyada yasayan bir deha. Astronom,
tarihçi, botanikçi, farmakolog, jeolog,
ozan, filozof, matematikçi, cografyaci,
hümanist.
62
63
Ayrica Tacik bilgini Gafurovun ayni sayida çikan
yazisinda su satirlar göze çarpmaktadir "
.. Biraktigi yapitlar hakkinda bilgimiz
arttikça büyüklügü ortaya çikan o dev
zekalardan biri. El-Biruni, çagina göre
öylesine ileridedir ki, zamanin bilginleri
onun en parlak buluslarini kavrayamiyordu. Son
derece basit bir formülle yerkürenin çevresini
ölçen ilk bilim adami odur. Dünyanin Günes
çevresinde dönme olasiliginin var
olabilecegini de o belirtmistir. Jeolojik
dönemlerin birbirini izledigi görüsünü de El-
Biruni ortaya atmistir.
63
64
TIP
IBN SÎNÂ
Dünyadaki bütün ilim erbabi tarafindan,
dünyanin gelmis geçmis en büyük alimlerinden
biri olarak kabul edilen büyük Islam alimi ve
filozofu Ibn Sina, tahminen 981
tarihinde Buhara'nin Efsene Köyü'nde dogdu.
Babasi Abdullah evini felsefe, geometri ve
matematik ile ilgili konularin tartisildigi bir
mekan haline getirmisti. Ibn Sina böyle bir
ortamda
büyüdü.
64
65
Olagan üstü bir zekaya sahip oldugundan daha çok
küçük yaslardan itibaren dikkatleri
üzerine çekmeye basladi. Kisa sürede
hocalarindan aldigi dersleri tamamlayan Ibn Sina,
hocalarinin yetersiz oldugu konularda kendi
kendine arastirma yapti ve
bir çok eser okudu. Bir çok alanda zamaninin
ileri gelen alimleri seviyesine ulasti ve daha
sonra tip ilmi üzerinde
yogunlasmaya basladi.
65
66
Müspet bilimlerin yaninda din ilimlerini de ihmal
etmeyen Ibn
Sina, fikih ilminde de egitimini sürdürerek
girdigi ilmi tartismalarin da etkisiyle
önemli bilgilere sahip oldu. Din bilimleriyle
fen bilimlerini bir arada ögrenmeye devam ederek
tip alanindaki basarisindan dolayi saray
hekimligine atandi. Bu arada zengin saray
kütüphanesinden istifade etmeyi ihmal etmedi.
Daha önce ulasamadigi bir çok esere
ulasarak okuma firsatini elde etti.
66
67
Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya,
tip ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif
alanlarinda seçkinlesmis olan,
Ibn Sînâ matematik alaninda matematiksel
terimlerin tanimlari ve astronomi alaninda ise
duyarli gözlemlerin
yapilmasi konulariyla ilgilenmistir. Astro
loji ve simyaya itibar etmemis, Dönüsüm Kuraminin
dogru olup olmadigini yapmis oldugu deneylerle
arastirmis ve dogru olmadigi sonucuna
ulasmistir. Ibn
Sina'ya göre, her element sadece kendisine
özgü niteliklere sahiptir ve dolayisiyla daha
degersiz metallerden
altin ve gümüs gibi daha degerli metallerin elde
edilmesi mümkün degildir.
67
68
Ibn Sînâ, mekanikle de ilgilenmis
ve Aristoteles'in hareket anlayisini
bazi yönlerden elestirmistir. Bilindigi gibi,
Aristoteles, cismi hareket ettiren kuvvet
ile cisim arasindaki temas ortadan
kalktiginda, cismin hareketini sürdürmesini
saglayan etmenin ortam, yani hava oldugunu
söylüyor ve havaya biri cisme direnme ve digeri
cismi
tasima olmak üzere birbiriyle
bagdasmayacak iki görev yüklüyordu.
68
69
Ibn Sînâ bu çelisik durumu görmüs,
yapmis oldugu gözlemler sirasinda hava ile
rüzgârin güçlerini karsilastirmis ve
Aristoteles'in hakli
olabilmesi için havanin siddetinin rüzgârin
siddetinden daha fazla olmasi gerektigi sonucuna
varmistir. Oysa meselâ bir agacin
yakinindan geçen bir ok, agaca degmedigi sürece,
agaçta ve
yapraklarinda en ufak bir kipirdanma
yaratmazken, rüzgar agaçlari sallamakta ve hatta
kökünden kopartabilmektedir. Öyleyse havanin
siddeti cisimleri tasimaya yeterli
degildir.
69
70
Ibn Sînâ, Aristoteles'in yanildigini
gösterdikten sonra, kuvvetle cisim arasinda
herhangi bir temas
bulunmadiginda hareketin kesintiye
ugramamasinin nedenini arastirmis ve bir nesneye
kuvvet uygulandiktan sonra, kuvvetin
etkisi ortadan kalksa bile nesnenin
hareketini sürdürmesinin nedeninin, kasri meyil
(güdümlenmis egim), yani nesneye
kazandirilan hareket etme istegi oldugunu
sonucuna varmistir.
Üstelik Ibn Sînâ bu istegin sürekli
olduguna inanmaktadir yani ona göre, ister öze
ait olsun
ister olmasin, bir defa kazanildi mi artik
kaybolmaz.
70
71
Bu yaklasimiyla eylemsizlik ilkesi'ne
yaklastigi anlasilan Ibn Sînâ, ayni zamanda
nesnenin özelligine göre kazandigi
güdümlenmis egimin de degisik olacagini belirt
mistir. Meselâ elimize bir tas, bir demir ve
bir mantar parçasi alsak ve bunlari ayni
kuvvetle firlatsak, her biri farkli uzakliklara
düsecek, agir cisimler hafif cisimlere nispetle
kuvvet kaynagindan
çok daha uzaklasacaktir.
71
72
Ibn Sînâ bu denemeleri sonucunda
agir cisimlerin, hafif cisimlere nispetle
daha büyük bir güdümlenmis egim
kapasitesine sahip olduguna karar vermistir.
Bundan dolayi, agirlik ve hizla dogru orantilidir.
Agirlikla dogru orantilidir çünkü cisim
ne kadar agirsa, güdümlenmis egim kapasitesi
o kadar fazladir.
Hizla dogru orantilidir çünkü cisim ne
kadar hizli firlatilirsa o kadar uzaga gider.
72
73
Sayet Ibn Sina'nin bu sözlerini formüle edip,
agirlik
yerine de kütle kavramini konulursa, Güdümlenmis
Egim Hiz . Kütle v . m
ifadesine ulasilir ki bu ifâde modern
fizigin momentum kavramindan baska bir sey
degildir.
Momentumun degismesi ise kuvveti vereceginden, bu
formül,
F d (v.m)/dt
olur ki bu da Newton'un Ikinci Kanunu'dur.
73
74
Ibn Sina'nin bu çalismasi oldukça
önemlidir. Çünkü 11. yüzyilda
yasayan bir kimse olmasina karsin,
Yeniçag Mekanigi'ne yaklastigi
görülmektedir. Onun bu
düsünceleri, çeviriler yoluyla
Bati'ya da geçmis ve güdümlenmis
egim terimi Bati'da impetus
terimiyle karsilanmistir.
74
75
Ibn Sînâ, her seyden önce bir hekimdir ve bu
alandaki çalismalariyla taninmistir. Tipla ilgili
birçok eser kaleme almistir. Ancak, Ibn
Sînâ dendiginde, onun adiyla özdeslesmis
ve Bati ülkelerinde 16. yüzyilin ve
Dogu ülkelerinde ise 19. yüzyilin baslarina kadar
okunmus ve kullanilmis olan EL-KÂNÛN FI'T-TIB
(Tip Kanunu) adli eseri akla gelir. Bes
kitaptan olusan bu ansiklopedik eserin Birinci
Kitab'i, anatomi ve koruyucu hekimlik, Ikinci
Kitab'i basit ilaçlar, Üçüncü Kitab'i patoloji,
i.
ii.
iii.
iv.
Dördüncü
Kitab'i
ilaçlarla
ve
cerrahî
yöntemlerle tedavi ve Besinci Kitab'i ise
çesitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrintili
bilgiler vermektedir. 75
v.
76
Tarihte ilk defa, tip ve cerrahîyi iki ayri
disiplin olarak degerlendiren Ibn Sînâ, cerrahî
tedavinin saglikli olarak
yürütülebilmesi için anatominin önemini özellikle
vurgulamistir. Hayatî tehlikenin çok yüksek
olmasindan ötürü pek gözde olmayan cerrahi tedavi
ile ilgili örnekler vermis ve ameliyatlarda
kullanilmak üzere bazi aletler
önermistir.
Gözle de ilgilenmis olan Ibn Sînâ, döneminin
seçkin fizikçilerinden Ibnül Heysem gibi,
Göz-Isin Kurami'ni savunmus ve üst göz kapaginin
disa dönmesi, sürekli beyaz renge veya kara
bakmaktan meydana gelen kar körlügü gibi daha
önce söz konusu edilmemis hastaliklar hakkinda da
ayrintili açiklamalarda bulunmustur.
76
77
Islâm Dünyasi'ndaki Bilim ve Felsefenin Batiya
Aktarilmasi
Islâm Dünyasi'nda yürütülen ilmî
ve felsefî ugraslarin ürünleri, bazi
kisisel temaslar bir yana birakilacak olursa,
üç kanaldan Avrupa'ya akmis ve Bati bilim ve
felsefesinin biçimlenmesinde uyarici,
besleyici ve yönlendirici etkilerde
bulunmustur. Bu kanallar Endülüs, Sicilya ve
Haçli
Seferleri esnasinda Haçlilarin
ulasabildikleri ve uzun süre tutunabildikleri
Ortadogu kentleridir.
Bunlardan Endülüs kanalinin digerlerinden daha
verimli ve etkili
oldugu anlasilmaktadir.
77
78
Endülüsün Katkisi
Endülüs medreselerinde, Arap dili ile birlikte,
bilim ve
felsefe tahsili alarak yetismis olan Yahudi
ve Hiristiyan bilginler, bu sahalarda yapmis
olduklari
çevirilerle 12. YÜZYIL RÖNESANSI olarak
adlandirilan uyanis döneminin olusmasinda çok
önemli roller oynamislardir. Bu mütercimler
arasinda en verimli olanlari Bathli Adelard,
Chesterli Robert, Sevillali John, Dalmaçyali
Herman, Tivolili Plato ve Cremonali
Gerard'dir. Bu rönesansin, sonradan Italya'da
n baslayarak diger Avrupa ülkelerine
yayilacak olan 15. YÜZYIL RÖNESANSI'ndan ayrilan
en belirgin yönü, Arapça'dan Latince'ye yapilan
çeviriler sonucunda olusmasi ve sanattan çok
bilim ve
felsefeye yönelik olmasidir.
78
79
Sicilyanin Katkisi
Müslümanlar daha 8. yüzyilda Sicilya'yi ele
geçirmisler
ve zamanla bu adayi bir ticaret ve kültür merkezi
haline getirmislerdi.
1060'da Normanlar Sicilya'yi fethedince,
Islâm medeniyetini sahiplenmisler ve bu
medeniyetten
yararlanmaya çalismislardir. Örnegin dönemin en
aydin yöneticilerinden olan Norman Krali II.
Roger (1101- 1151), Arapça ögrendigi ve Arapça
yazilan bilim ve felsefe eserlerini topladigi
gibi, cografyaci Idrisî gibi
Müslüman bilginleri de arastirmalarinda tesvik
etmistir.
Sicilya'daki meshur Salerno Tip Okulu, bu
dönemlerde
atilan temeller üzerinde kurulacak ve Bati tibbini
büyük ölçüde etkileyecektir.
79
80
Haçli Seferlerinin Katkisi
Yaklasik 200 sene süren Haçli Seferleri'nin
maksadi
Müslümanlarin bilgi ve beceri birikimlerini Avrup
a'ya aktarmak degildi ama Haçlilar, Müslümanlarl
a karsilastiklarinda Islâm
Uygarligi'ndan çok etkilenmisler ve Avrupa'ya yeni
düsünceler ve görüslerle dönmüslerdi.
Arapça ögrenmisler ve Arapça yapitlari
okuyarak kendilerini yetistirmislerdi.
Müslümanlari yalnizca günlük yasama biçimleri
itibariyle degil, yasam anlayislari ve dünya
görüsleri itibariyle de taklit
etmeye baslamislardi.
80
81
Kisacasi giderek uyaniyorlar ve yaklasik 1000
yil süren düsünce geleneklerinden
uzaklasiyorlardi. Sonunda Kutsal
Kudüs'e ulasmislar ve bir süre hâkimiyetleri
altinda
tutmuslardi. Ancak medeniyet tarihi açisindan
bakildiginda, siyasî ve askerî basarilari, iyi
bir ögrenci olmalarindan kaynaklanan ilmî
basarilarinin yaninda çok
sönük kalmisti.
81
82
Islâm Dünyasi'ndaki Bilimsel Etkinliklerin Yavasla
masi ve Duraklamasi
Islâm Dünyasi'ndaki bilimsel arastirmalarin, 8.
yüzyil
ile 16. yüzyil arasinda bilimin çesitli
alanlarini etkileyecek ölçüde verimli oldugu
görülmektedir.
Ancak 17. yüzyilin baslarindan itibaren bu
arastirmalar giderek verimliliklerini kaybetmis
ve bilimi gelistirmek bir yana, anlamak bile
büyük bir sorun haline gelmistir.
17. yüzyil öncesinde Müslüman bilginler bilime
gerçekten çok önemli katkilarda bulunmuslardir.
Fakat
bu katkilarin nitelik ve niceligi yaklasik 8
yüzyil boyunca sürekli olarak ayni düzeyde
kalmamis, diger birçok gelismede oldugu gibi,
süreç içerisinde çogalmis
ve azalmistir.
82
83
En degerli ve önemli arastirmalar, 8. ve 12.
yüzyillar arasindaki 4 yüzyil içerisinde
gerçeklestirilmistir. 13. ve 14. yüzyillar
ise dinî ve siyasî çatismalarin yogunlastigi bir
dönem olmus ve bu nedenle, Dogu'da
Timurlularin ve Bati'da ise Osmanlilarin siyasî
birlik ve bütünlügü saglamaya
yönelik girisimlerinin basariya ulasmasina
kadar bilimin gelisimi yavaslamistir. 15. ve 16.
yüzyillar ise, bilimin gelisim süreci içinde yeni
bir canlanma dönemi olarak görülebilir.
83
84
Bilimsel Gelisimin Islâm Dünyasi'nda 16.
Yüzyildan Sonra Duraklamis Olmasinin Nedenleri
16. yüzyil öncesine de uzanan bu nedenlerin
tümünü belirlemek olanaksizdir. Ancak burada
tarihçilerin saptamis olduklari birkaç
önemli nedene deginmekte yarar
vardir. Bunlardan ilki, Islâm Dünyasi'nin
birligini ve bütünlügünü bozan dinî ve siyasî
çatismalardir ve bu çatismalarin
baslangiçlari, Dört Halife Dönemi'ne kadar
geriye götürülmektedir. Birlik ve bütünlügün
kuruldugu dönemlerde bilimsel etkinliklerin
arttigi, dagildigi dönemlerde ise azaldi
gi gözlenmektedir. 84
I.
85
I.
Emevîler ve Abbasîler gibi merkezî
güçlerle bunlarin yönetimi ve denetimi altinda
bulunan
yerel güçler arasindaki siyasî
çatismalar kadar, Sünnîler ve Siîler
arasindaki dinî çatismalar da, Islâm inancinin
öngördügü ve hedefledigi birlik ruhunu yikici
gerilim odaklari olusturmus ve çekismelerin ve
çatismalarin yogunlastigi dönemlerde ve
bölgelerde,
insanlarin düsünsel etkinlikleri, dogal
olarak hasimlarini güçsüz birakmaya
kosullanmistir.
85
86
II.
Islâm toplumlarinin ulasmis oldugu
maddî olanaklar, bunlardan yoksun olan Mogollar
ile Avrupa'da yasayan Hiristiyan
toplumlarinin ilgisini ve istegini çekmis ve
Müslümanlari, bunlardan gelecek saldirilara karsi
maddî (ve dogal olarak manevî) birikimlerini
koruma
zorunluluguyla yüz yüze getirmistir.
Bu nedenle özellikle 13. ve 14. yüzyillar,
içerden gelen tehlikeler yaninda disardan gelen
tehlikeler
nedeniyle de siyasî istikrarin kayboldugu
ve varolus savasiminin güncellestigi bir
dönem olmustur. Böyle bir dönemde bilimsel
beceriden
çok, askerî beceriye gereksinim duyulmasi
dogaldir.
86
87
III.
Yunanlilarin bilim anlayislarinin etkisi
altinda kalan Müslüman düsünürler, bütün
Ortaçag boyunca felsefi etkinlik ile bilimsel
etkinligin birbirlerinden çok farkli ilkelere
dayanan iki ayri düsünsel islev oldugunu açik
bir biçimde
anlamamislar ve mesela Aristoteles'in
felsefik yargilariyla biyolojik yargilarini ayni
bakis açisiyla degerlendirmislerdir.
Dolayisiyla, filozoflarla kelamcilar arasinda
geçen tartismalarin kelamcilar lehine
sonuçlanmasindan sonra, bilim de felsefe
gibi kuskuyla bakilan bir alan durumuna
gelmistir.
87
88
IV.
Akil ve inanç konulari, isleyis yollari ve
sinirlari objektif bir biçimde belirlenemedigi
ve aklî ve nakli ilim taraftarlarinca,
birini digerine üstün kilma savasina
girisildigi için, akil-inanç çatismasina
sebebiyet verilmistir.
Oysa bir süre sonra, hem Hiristiyan
Ortaçagi'ndaki ve hem de Islâm
Ortaçagi'ndaki gelismeler, böyle bir
çatismanin anlamsiz ve yararsiz oldugunu
gösterecektir.
88
Write a Comment
User Comments (0)
About PowerShow.com